11 Temmuz 2013 Perşembe

Yaramaz TOMA! / Bad TOMA!

bir çingenenin krallığı

izinliyim bugün istanbul’da. dolaşıyorum yerleri; serbest... bindim sirkeci’den trene, halkalı’ya kadar izleye izleye...
hiçbir şey yok orada da, umutsuz her yer istanbul’da.
aradım... bulduğum sadece yalanlar; cehalet, aptallık, kabulleniş, korkaklık, tembellik, siniş... gelişim gösteren hiçbir yer yok, boka batıyor her taraf. her yerde soysuz ibneler, pezevenkler, puştlar, godoşlar, yavşaklar...

ağzına tüküreyim, ben bir çingeneyim. anam da var, babam da. ama, olmasalar daha iyi; ben bir piçim.
piç deyince istanbul gelir aklıma; böyle piçlikler ben görmedim. anasını satacak adam amcasına; dik gelsin bari, vurayım turasına.
dolaştım oraları da iyice, şimdi tren istasyonundayım; döneceğim diye. tiryaki gibi kararıyor hava, kıvranıyor, eziliyor kendi kendine. erken almışım bileti, dolanıyorum demirlerde. ölmek gelir ya orada; sildim yaprağı, dalı, emdirdim merhameti demirlere.
bilmiyorum ne zaman ötecek tren, arkadan mı, önden mi?.. hayır, hava da karanlık; kimse duymadan, görmeden...
ama; ölsem ne yazar, ne olacak, ne değişecek? onur mu tamamlanacak, ne, ne zaman, nasıl bitecek? ve işin aslı, anlamsız olan, hayat değil, hayatı anlamsızlaştıran insan ki; gücü de yetmez anlamsızlaştırmaya, anlamsız insan... bilgiyi değersiz kılan, bilgisiz insan ki; değersiz kılmaya değil, değersizleşmeye “erdem”i yeten insan.
yaşanacak öyle çok var ki; sırf macera olsun diye...

epeyce karardı hava, karşıdan düdüklü tabut yaklaşmakta; “ulan… en güzel!.. hava karanlık, tek başıma... hırsız, sürüngen ve korkakça: evet, işte bana yakışan... yaklaşıyor işte soytarı demir adam.


demirine sindi, içinde ezildi

eğildim ölümü de ezmeye,
sıktım bileklerinden rayları;
kıvranıyor, ceylan sanki,
yırtmıyorum, kavrıyorum damarları!

ezildim yaşamı da eğmeye,
tuttum dileklerinden yılları;
şahlanıyor, sultan sanki,
kesmiyorum, sallıyorum yolları! 

gördüğüm orada, beyaz ışıktı,
salladım halkalı’dan haydarpaşa’ya rayları.
kendi yolunda yürü, kaldırırım bütün kaldırımları;
"burası, bir çingenenin krallığı!"


ezildi ayağımın altında tren,
evet; durdu hemen, dur demeden.
açıldı kapılar, öttü siren,
içine körüklendi, demirine sindi hemen.

dedim;
- yaşamak, var bana ulan!
dön evine, gir banyona, yıkan.
akıt bütün aldanışları,
ölmek bile bir bakıma “yalan”.

Notre Dame de Paris - Belle (French Version) (Türkçe Altyazılı)

yıldırım, damarda!

çekiyor cereyan cigarayı,
soğuyor ateş, karşımda.
ıslanan demir, acırken,
tarihin eti, ortada.

soğusa da ateş, yanıyor,
kaybolan, dilinin altında.
ıslanıyor acıyan demir,
kan, değil; yıldırım, damarda.

söylediğini, efendin seçti.
her birini, erkenden biçti.
etinden çekse de şu an fikrini,
                     dönen; yıldırım, damarda!

sarhoş muhabbeti #5

mahir: çingeneler hakkında ne düşünürsün abi?

jiletyavuz: onlar, "dokunulmaz" isimli, hayatı özgürce yaşamasını bilen gerçek insanlardır kardeşim.

mahir: "çingene" kelimesi, nereden geliyor acaba?

jiletyavuz: ilk yakıştırmayı, benim bilddiğim kadarıyla bizanslılar yapmış. üstelik bizim bildiğimiz
"çingene" kelimesinden çok farklı bir kelimeyle. taktıkları isim, "dokunulmaz" manasına geliyor; öyle
ki, çok korkmuşlar onlardan. halbuki; herkes gibi onlar da yaşamanın peşinde be kardeşim!

mahir: neden korkmuşlar ki abi?

jiletyavuz: farklılar be kardeşim! daha yoksul; ama özgür ve "insan" olarak yaşayabiliyorlar. onlarla
çalışmak, onlarla yaşamak, onlarla konuşmak, hep ürküttü şehirli insanı. tarih boyunca böyledir kardeşim;
insan, anlamlandıramadığından, beceri olarak ulaşamadığından çekinir, korkar ve hemen onun üstünü kapat-
manın, tarih sahnesinde ve toplum içinde unutulmasının yollarını arar.

mahir: düzenci insanın gözünde, daha fakir ve daha becerikli olan, sevilmez değil mi abi?

jiletyavuz: evet. ve işte bunun yüzünden tarih boyunca onları hep ezmiş, dışlamış, toplum içinde vatandaş
yerine bile koymamıştır yerleşik toplumlar. oysa onlar, yarattıkları göz nuru zanaatlerle yerleşik olanlara
yeni tür değerler bahşederken, yerleşikler şehirlerinin unutulmuş köşelerine attılar onları. yoksulluk, bit-
meyen bir lanet gibi üstlerine çüktü. çok acılar çektiler. savaşlarda, asker olarak kullanıldılar; ırkçı bir
diktatör tarafından, yahudilerle birlikte onlar da katledildiler.

mahir: ne kadar yoksul yaşasalar da özlerinde iyi insanlar değil mi abi?

jiletyavuz: kardeşim, hangi insan, kötü olarak doğar; tabii ki iyiler! ve diğerleri de toplumlarının kabullen-
miş olduklarını, daha onlar söylenmeden önce kabul etmeye hazır olduklarından, bazı gerçekler tarihte hep unu-
tulmuştur kardeşim. kendi sonumuzu, kendi kardeşlerimize kıyarak hazırlıyoruz biz kardeşim!

mahir: bana da kıyacak mısın peki abi?

jiletyavuz: sen de kardeşim değil misin?

mahir: keh keh, içelim abi. bence, kardeşleri değil, kabullenmeleri devirelim!

jiletyavuz: haklısın kardeşim, devirelim!